Karakalem ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikayesi - Roman Yorumu

14:46



Merhabalar,

Uzun zamandır blogda bir şeyler yazmıyordum, açılışı son okuduğum romanla yapayım dedim.

Bilenlere hatırlatma, bilmeyenlere de bilgi olsun: İpek Gökdel'in kaleminden çıkan Karakalem ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikayesi Netflix'in çekeceği ilk Türk yapımı dizinin senaryosunu alacağı kitap olarak açıklandı. Hatta dizinin başrolünde de Çağatay Ulusoy yer alacakmış.

Fantastik olması nedeniyle bu dizi fikri tabii ki ilgimi çekti. Ancak kitabın konusunu okumak daha da ilgi çekiciydi. Türk işi bir süper kahraman romanını daha önce okumamıştım açıkçası. Bu da ayrı bir merak uyandırdı.

Peki nedir kitabın konusu?

Kitabın tanıtım bülteni, İstanbul'u korumaya çalışan bir kahramanımız olması dışında pek de bilgi vermiyor. Bu yüzden ben, sizin için ayrıca bir konu özeti yazacağım. Tabii bu kısımdan sonra yazacaklarımı spoiler kabul edebilecekler de olabilir. Onları da uyarayım...

İstanbul 1453 yılında fethedildiğinde, İstanbul'u koruyan tılsım Fatih Sultan Mehmet'in atının nalları altında parçalanır. O tılsımın 4 parçası hala İstanbul'un çeşitli yerlerinde bulunmaktadır ve bir rahip tılsımın yeniden bir araya getirilip özgürlüğüne kavuşturulması için de karanlıkta beklemektedir. Tabii ki bu tılsımı yeniden bir araya getirip İstanbul'u Türklerden almak isteyen karanlık tarikatlar ve onların kullandıkları güçlü adamlar da vardır. 
Ana karakterimiz Yavuz'un dedesi, Yavuz Sultan Selim'e tılsımlı bir gömlek diker (ki bu gömlekler gerçekten vardır) ama diğerlerinin aksine erkek toruna hasret olan bu dedemiz bir gömlek de ilk doğacak erkek torunu için diker ve bu iki gömlek karşılaştığında gücün torununun gömleğine geçmesi için bir tılsım daha yapar. 
Yüzyıllar sonra günümüz Türkiye'sinde doğan Yavuz, gömleğin güçlerini alıp, kendisindeki gariplikleri fark ettiğinde artık İstanbul'un muhafızı olduğunu anlama ve bu görevi kabullenme sürecine girecektir.

Konuyu kısaca bu şekilde özetleyebiliriz.

Açıkçası bu roman hayatımda okuduğum romanlar arasında beni en çok Googla'a itip, kitapta geçen mekanları ve bunların tarihini araştırmaya iten roman oldu. Romandaki gerçek tarihi bilgiler ve detay mekanlar benim kitabı sevmeme neden olan inceliklerin arasında yer alıyor.

İster istemez Türk süper kahraman karakteri fikrini biraz yadırgıyoruz ve konu da açıkçası biraz klişe havası veriyor. Ancak bu gömleklerin gerçekte var oluşu ve kitap içerisindeki yorumlanışı romanı okumaya değer kılıyor.

Kitapta "süper kahraman" tabirini gözünüzde canlandıracak kadar çok aksiyon yok. Sonlara doğru kitapta kısa geçilen ama izleme fikrini heyecanlandırıcı bulduğum sahneler var yalnızca. Örneğin boğaz sularının derinliklerinde geçen, Yavuz'un kendini bulma sahneleri gibi... Bunlar iyi çekilirse enfes sahneler olacaktır diye düşünüyorum.

Üstelik kitabın ikincisi de yazılacakmış, orada gerçek bir aksiyon bekliyorum çünkü bu kitap tam anlamıyla bir "giriş kitabı" havası veriyor.

Yazarın kalemi sade ve beyni aşırı derecede yormuyor. Bu nedenle kitap hızlı okunuyor. Ayrıca kitap içerisindeki tekerlemeler ve işaret ettikleri de yaratıcı bence.

Karakalem bir Karga, ancak bu kitapta kapakta göründüğü kadar etkin bir yeri yok. O yüzden kapakta kullanılması tercihinden pek emin değilim. Kitaba adını vermiş olması da ilginç. Belki de sebebini diğer kitaplarda anlayacağız, bilemiyorum.

Yavuz tüm haberlerde "Osmanlı ve günümüz arasında gidip gelen bir kahraman" olarak lanse edilmiş ama Yavuz'un Osmanlı dönemine gidişi yalnızca bir detay, kitabın ana teması bu değil. Yavuz da Osmanlı dönemine gittiğinde tarihi yalnızca izliyor, orada herhangi bir etkisi yok.

Bu arada Kayseri'de kitabı bulamadığım için özellikle getirttiğimi de belirtmek istiyorum. Kitap bu kadar gündemdeyken neden raflardaki yerini yeniden almaz anlamak güç. Bu da benim ufak sitemim ve eleştirim olsun Sayfa6 yayınlarına.

Kısa değerlendirmeme gelecek olursak...

Olumlu notlar;

  1. Klasik algının dışına çıkarak tarihi bilgileri fantastik bir dünya ile birleştirme fikrini ve işleniş şeklini sevdim.
  2. Osmanlı döneminin işleniş şekli naif ve neden bilmiyorum bu kısa anları okumayı ayrıca sevdim.
  3. Yazarın olayları gereksiz bir şekilde uzatmaması ve sade tutması kitabı daha anlaşır ve okunur bir hale getirmiş.
Tam olarak olumsuz diyemesem de geliştirilebileceğini düşündüklerim;

  1. Kitaptaki tasvirleri biraz yetersiz buldum. Karakterin görüntüleri ya da içerisinde bulunan mekanların tasvirlerini kitabı rafa yeniden koyduktan bir süre sonra kolaylıkla unutabilirsiniz. Çünkü tasvirler, bence, akılda kalıcı değil. Gömleğin Yavuz'un vücudunda bıraktığı izlerin neye benzediğini kitaptaki çizimi görene kadar tam olarak algılayamadım mesela.
  2. Beklentilerimden kaynaklanıyor olsa gerek, kitabı biraz fazla sakin buldum. Aslında aksiyon diyebileceğimiz olaylar var ama hiçbirisi okurken beni heyecanlandırmadı. En azından bir saniye için bile olsa nefesimi tuttuğum bir yer yoktu ki bu böyle bir kitap için eksikliktir bence. Eğer kahramanımızın büyük bir iş yaptığını hissedecek isek, önce olayın büyüklüğünü kavramamız gerekiyor değil mi?
Benim kitap hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Bir zamanlar gün aşırı kitap yorumu yazıyordum ama ben de yazmayalı çok uzun zaman oldu. Eski akıcılığında yazamamış olabilirim. Hatam varsa affedin :)

Ben bu hikayeyi izlemek için sabırsızlanıyorum. Dizide biraz daha aksiyon da bekliyorum tabii ki... Bakalım İstanbul Muhafızını bize nasıl sunacaklar. Genelde kitapları okuyanlar filmleri ya da dizileri yetersiz bulur ama bu kez diziyi kitaptan biraz daha fazla sevebiliriz belki. Bunun için kullanılabilecek yeterince görsel materyal avantajı var.

Twitter @jeessiecu hesabından alıntıdır.
Kitabın tanıtım bültenini hemen şöyle paylaşayım:

“…İstanbul başka şehirlere benzemez!
Halep düşerse üzülür insan. Kabil düşerse canı acır.
Paris düşman postalını uzaktan görse bacaklarını aralar.
Berlin ikiye ayrıldı, dünya gene de dönmeye devam etti.
New York’un kalbine uçak sapladılar, düzen yeniden, yine kuruldu.
Ama İstanbul öyle mi ya!
Batı’nın sınırıdır burası. Doğu’nun başkenti...
Bu şehir dengede tutuyor dünyayı.
Tahterevallinin ortası…
İstanbul tökezlese insanlık düşer!...”

Yavuz: Beş yüz yıllık tılsımlı gömleğin gücüyle geçmişten el alan bir delikanlı… İstanbul’un muhafızı o! 
Korkut: Âşık olduğu kadını elde eldebilmek için ölümsüzlüğün sırrını arayan tutkulu bir adam.
Aslı: Hiç bitmeyecek bir vicdan azabıyla yaşamaya çalışan, yükseklerde gezmeyi seven âşık bir genç kız. 
Karakalem: Kadim kötülüğün yeryüzündeki gölgesi; rubi gözlü karga. 
Ahmet: İstanbul’un dehlizlerini kendine yol yapan, uğradığı ihanetle ışığa küsen yakışıklı bir profesör. 
Güneş: Güzelliği bahtsızlığına sebep bir kadın… 
Hızır Ağa: Denizli’nin ücra bir köyünde, koca yüreği sırlarla dolu bir muhtar. 
N. İpek Gökdel’in yazdığı Karakalem’de zaman içerisinde yapacağınız yolculuk, size tılsımlı bir İstanbul hikâyesi sunuyor!

0 yorum

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Bana Ulaşın

Ad

E-posta *

Mesaj *

Bumerang - Yazarkafe